Merhabalar! Bugün sizlerle 12 Angry Men (12 Öfkeli Adam) filminin yorumunu paylaşacağım. Kısaca filmin konusuna değinerek başlamak istiyorum:
Film 1957 yılında yayımlanan bir Mahkeme Draması. 18 yaşındaki bir gencin babasını öldürmek suçundan yargılanması konu ediniyor. Bu süreçte jüride yer alan 12 kişinin oy birliğiyle bu gencin kaderi hakkında karar alması gerekiyor. Çocuğu ya suçsuz ilan edecekler ya da suçlu ilan edip elektrikli sandalyeye gönderecekler.
Filmin açılış sahnesi mahkemeyle başlıyor. Ve jüri üyeleri gözükürken benim ilk dikkatimi çeken şey hepsinin erkek olması oldu. Bu durumun dönemsel toplumsal roller nedeniyle böyle olduğunu düşünüyorum ama filmin adında özellikle yer verilmesi nedeniyle acaba o dönemlerde erkeklere öfkeli sıfatı mı yakıştırılıyordu diye düşünmeden de edemedim.
Jüriler karar odasına girdiklerinde ilk dikkatimi çeken husussa bir insanın hayatına dair tüm yük onların omuzlarındayken nasıl bu kadar rahat davranabildikleri oldu. Kimisi gazete okuyordu, kimisi maç konuşuyordu, hatta dahası ileride fikrini değiştiren adamlardan birisi sırf konuşmaktan sıkıldığı için fikrini değiştiriyordu. Bir ödevin, projenin ya da ekibin sorumluluğu bile yeri geldiğinde zorlarken bir insan hayatını bu denli hafife almak korkunç bence.
Devamında karakterlerden birisi gizli oy, açık sayım öneriyor. Bu kısım hayata dair bir şeyi aklıma getirdi. İnsanlar çoğu zaman içinde bulunduğumuz toplumun baskısı ve toplumsal rollerimiz nedeniyle düşüncelerini açık açık söyleyemezler. Bu nedenle de genelde birisinin yüzüne karşı konuşmak yerine arkasından konuşurlar. Burada da aynısı oluyor. Aslında kararını değiştirmek isteyen insanlar var ama bunu söylemeye ilk aşamada çekiniyorlar, sanırım sizi destekleyen birisini bulamadığınızda inandığınız değerleri savunmak zorlaşıyor.
Son olaraksa karakterlerin karakteristik özelliklerine değinmek istiyorum. Bu 12 adam içerisinde toplumda sık sık karşılayabileceğimiz kişiler vardı, o açıdan bu filmi bir karakter yansıması olarak da düşünebiliriz bence. İlk başta itiraz eden karakter sorgulayıcı bir karakter tipiydi. Körü körüne inanmak yerine olayları kendi mantık süzgecinden geçirip, aklına yattığı taktirde onaylama eğiliminde olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan bana benzer yanları olduğunu gözlemledim. Diğer dikkatimi çeken karakter reklamcı genç adam oldu. İnsanlar genel olarak kendilerini özel hissetmek isterler bence ve bu denli özel hissedip ışığın üzerimize vurduğu zamanlar karşımıza çok az çıkar. Karaktere baktığımda ilk anlarda kendini, işini anlatıp ilgi odağı olmaya çalıştığı izlenimine kapıldım, yani asıl konu ile alakası yok gibiydi. Sonrasında da zaten odak asıl konuya geldiğinde sürekli karar değiştirdi. Bu nedenle kendine ait fikir bulmakta zorlanan ve manipülasyona açık bir karakter olduğunu düşünmeye başladım. Bunların yanısıra dikkatimi en çok çeken karakterlerse fikrini en son değiştirenler oldu. Bazı insanları inandığı değerler ya da algılardan uzaklaştırmak ve bakış açılarını değiştirmek oldukça zordur. Bu iki karakter de savunduğu şeylere körü körüne bağlı ve sabit fikirlilerdi. Ne kadar görüş sunulursa sunulsun kendi bildikleri yolda ilerleyen ve kendi fikrinden caymayan insanlar sizin de karşınıza çıkıyordur. Bence bir ekip içerisinde çalışması en zor olan insanlardan birisi de bu karakter tipinde olanlar. Yeniliklere açık, sorgulayıcı ve kendi fikrini mantık çerçevesinde savunan insanlar çalışmaktan özellikle zevk aldıklarım oldu hep.
Sonuç olarak filmin bende bıraktığı etkilere değinmek istiyorum. Öncelikle en çok etkilendiğim sahne filmin sonlarına doğru herkesin başka bir köşeye gidip yaşlı adama o konuşurken sırt çevirdikleri sahne oldu. Bir fikre katılmıyor olmanın güzel bir metaforu olduğunu düşündüm izlerken. Ayrıca film boyunca kanıtlar birer birer eleştirilip çürütülürken düşündüğüm tek şey olayların her zaman göründüğü gibi olmadığı oldu. Burada da detayların ve bakış açısının önemine dikkat çekiliyordu bence. Genel olarak filmden çıkardığım anlamsa tek bir kişinin bile size inancının olmasının hayatınızı ne denli değiştirebildiği oldu.