“I looked up at the high castle walls. There were no lights in any of the windows. I heard the great wooden door being unlocked. It opened slowly. A very old man with white hair was standaing there.
‘Welcome to my home,’ he said. ‘Enter Castle Dracula, Mr Harker.’
As I stepped inside, Count Dracula took hold of my arm. He was terribly strong and his hand was as cold as ice.”
Selam millet! 🥳 Hepimiz hayatımızın belirli dönemlerinde korku ve fantastik edebiyatının hakkında en fazla eser olan varlıklarından biri olan vampirlerle ilgili bir şeyler okumuşuzdur. Benim maceram Alacakaranlık serisi ile başladı, sonrasında Gece Evi serisini de okumuştum zevkle. Bunun yanı sıra sinema ve televizyon sektöründe de bir dönem fazlaca denk geldik kendilerine. Twilight Saga, Blade, The Vampire Diaries, The Originals aklıma ilk gelenler sanırım. Ama bunların içinde öyle bir karakter var ki tüm bunların atasıdır. Burada zaten kimden bahsettiğimi anladınız: Count Dracula.
İlk baskısı 1897’de çıkan eser edebiyata yeni bir soluk getiriyor. Çoğu kaynakta namı-diğer Kazıklı Voyvoda’dan esinlenilerek yazıldığı geçmektedir. Çoğunuz bilse de konusundan kısaca bahsetmem gerekirse: Transilvaya’da yaşayan ölümsüz yaratık Count Dracula’nın bir takım insan tarafından yok edilme hikayesini ve bu süreçte başlarından geçeni konu almaktadır.
Benim okuduğum baskı Heinemann Guided Readers’ın Intermediate Level için Margaret Tarner tarafından düzenlenen 1982 baskısı. Bu kitabın ilk baskısı ve ben fuardan almıştım, bulmanız neredeyse imkansız ama farklı versiyonları da mevcut. Eğer İngilizce kitap okumaya benim gibi yeni yeni başlayacaksanız kesinlikle öneririm. Anlatımı zaten bayağı sade ve cümle yapılarını kolayca anlamanıza yardımcı olacağı kanaatindeyim. Konusu da ilgi çekici olduğundan sıkılmadan okursunuz bence. Sağlıcakla kalın efenim! ♥️♥️✨✨