Merhabalar! Bugün sizlerle Incognito: Beynin Gizli Hayatı kitabının yorumunu paylaşacağım. Öncelikle kısaca kitabın konusuna değinerek başlamak istiyorum:
Birçoğumuz özgür olduğumuz fikriyle yetiştik ve bu düşünceyle belirli bir yaşa geldik. Buna tamamen inanan kişiler içinde bulunduğu durumu sorgulamadı bile. Bu kitap aslında hayatımızı sandığımız kadar kontrol edemememizle ilgili. Bu farkındalığı yaratırken beynimizle ilgili o kadar farklı noktalara değiniyor ki adeta insan zihninde bir serüvene çıkıyoruz. Beyindeki tüm kısımları ve özelliklerini aktarırken aynı zamanda bu alanlarda yaşanabilecek herhangi bir hasarın üzerimizde nasıl bir tesiri olacağını da aktarıyor. Bu hasarlar sonucu ortaya çıkan birçok hastalığa değinirken bizler de yavaş yavaş özgürlük fikrini sorgulamaya başlıyoruz.
Oldum olası insan zihnine ve davranışlarımızın arkasında yatan nedenlere karşı merak duyan birisi oldum. Bu durum çok fazla gözlem yapan bir insan olmama yol açtı. Bu kitabın tüm bu merak duyguma çok iyi geldiğini söyleyerek başlamak istiyorum. Özellikle kitabın içerisinde beynin bölümlerinin anlatıldığı ve sonrasında buralardaki hasarın yol açabileceği hastalıklara örnekler verilen kısımlar son derece hoşuma gitti. Daha önce bu kitapta yer alan beyin rahatsızlıklarından herhangi birisine sahip hiç kimseyle tanışmadım, bu nedenle de bilmediğim birçok hastalık vardı ve bilmediğim bir şeyleri öğrendiğim için çok mutluyum.
Kitapta dikkatimi çeken çok fazla kısım oldu. Öncelikle kitabın başlarında görsel dikkatimize odaklanan fark bulma gibi görsel uygulamalar kitabın içerisine girmemi sağladı. Bu tarz uygulamalar yapıldıkça insanların kafasında anlatılan şey daha da netleşiyor bence.
Diğer dikkatimi çeken noktaysa yaptığımız işe odaklandığımızda onu nasıl da berbat ettiğimizle ilgili kısımdı. Aklıma kendi hayatımdan çok fazla örnek geldi bu konuya ilişkin. Mesela eskiden bir takıntım vardı, merdivenlerden inip çıkarken ilk önce sağ ayağımı kullanırdım. Bunu dikkat etmeden yaptığımda benim için adeta bir motor beceriye dönüşmüştü ve farkında bile olmuyordum. Lakin eğer özellikle bunu yapmaya çalışırsam muhakkak ayaklarım birbirine dolaşıyordu. Bu nedenle düştüğüm çok oldu.
İlgimi çeken diğer bir nokta Prosopagnozili kişilerin yüzleri tanıyamaması bilgisi oldu. Bu durum bana duyularımızın bizi yanıltabileceğini düşündürdü. Bilinçaltımızda olan ama farkında olmadığımız birçok bilgi var. Bu nedenle duyu organlarımıza ve hatta kendi zihnimize bile çok fazla güvenemeyiz bence.
Tüm kitap boyunca belki de dikkatimi en çok çeken noktalardan birisi farklı görme seviyelerine sahip insanlarla yapılan deneyler oldu. Bu durum bende bir farkındalığa yol açtı. Kendimizde olan bir özellik başkasında olmadığında bunu genelde garip karşılarız. Her insanın kendine ait gerçekliği vardır bence ve diğer türlü olmayı bilmediklerinden onlara normal gelir ve herkesi kendileri gibi zannederler.
Bu okuma süreci boyunca katılmadığım tek bir nokta oldu. Güzellik kavramının açıklandığı bölümde bunu hormonel durumla bağdaştırıyor ve sonrasında belirli cinsiyet özelliklerini güzel olarak algılamaya programlı olduğumuzu söylüyor. Katılmama sebebim her coğrafyada kadın ve erkek vücudunun aynı özelliklere sahip olmaması. Örneğin Asya ülkelerinde kadınlar daha minyon ve erkekler de sakalsızdır. Ama bu durum onların başka coğrafyadaki insanlar tarafından güzel ya da çekici bulunmadıkları anlamına gelmez. Kısacası benim bakış açıma göre yanlış bir genelleme yapılmış.
Dikkatimi en çok çeken ikinci noktaysa Odyseus anlaşması bölümü oldu. Yakın zamanda bir arkadaşım kilolarından şikâyet ettiği için tatlıyı bırakmaya karar vermişti, bu aslında uzun vadede kendisiyle yapmış olduğu bir anlaşmaydı. Lakin sonrasında kısa dönemli kazanca odaklanarak isteğini tatmin etme amacıyla tatlı yediğini itiraf etti. Aslında bunu başarmak sanılandan çok daha zor ve büyük bir irade gerektiriyor bence.
Son olaraksa aslında girişte değindiğim ve özgürlük konusunu sorgulamama yol açan deneye değinmek istiyorum. Kitabın 170. Sayfasında geçiyor. İnsanlara belirli direktifler veriliyor, bunlardan birisi parmaklarını istediklerinde havaya kaldırmaları. Etkinlik sonrasında etkinlik artışının hareket etme isteğini duymadan önce gerçekleştiği açıkça görülmüştür. Bu durumda da günlük hayatta yaptığımız birçok hareketin bilinçli değil, bu farkındalıktan daha önce beynimiz tarafından komuta edildiği anlamına gelmektedir. Bu nedenle de ne derece özgür olduğumuzu sorgulamadan edemedim açıkçası. En basit anlamda düşündüğümde nefes alış verişimiz bile aslında bizim tarafımızdan değil de sistem tarafından kontrol ediliyor. Yaşam zihnin gizemlerini anlamak için fazla kısa bence. Bu nedenle gerçekten özgür olup olmadığımızı asla bilemeyeceğiz bence.