“Mars’ta yerçekimi güçlü değildir. Dolayısıyla boynun kırılması için ayakların çekilmesi gerekir. Bunu da kişinin sevdiklerine yaptırırlar.”
Selam millet! Bugün sizlere birçoğunuzun okuduğu ama eminim ki birçoğunuzun da merak ettiği Kızıl İsyan serisinin ilk kitabı olan Kızıl Yükseliş’in yorumuyla geldim.
Geleceğin dünyasında toplum renklerine göre ayrılmıştır ve hepsinin farklı görevleri olsa da en temel görevleri toplumun en üstündeki Altın’ların dünyasına hizmet etmektir. Bu toplumun en alt katmanında bulunan renk ise Kızıllardır. Madenlerde çalışıp Mars’ı insanlık için hazırladıklarına inandıkları bir hayat sürmektedirler. Lykos’ta bir Cehennemdalgıcı olan Darrow da bu insanlardan birisidir. Lakin günün birinde çok sevdiği birini kaybedip de toplumun yozlaştığını ve aslında yüzyıllardır kandırıldıklarını anlaya dek. Bunu anladıktan sonra düşmanlarını anlamak için her şeyi göze alır. Bu onlardan birine dönüşmesini gerektirse bile.
Yanılmıyorsam 2014-2015 yılları civarında Distopya ve Bilim Kurgu’ya olan yoğun merakım başlamıştı ve o zamanlar kendi çapımda bir şeyler karalıyordum. Bir gün aklıma toplumun renklerden oluştuğu ve hiyerarşik yapılanmanın olduğu bir dünya kurmak geldi ve yazmaya başladım. Maviler vardı, beyazlar vardı, sarılar vardı…Ve bir de toplumun en altında olan, madenlerde çalışacak Kızıllar vardı hikayemde. Sonrasında üniversite falan derken yazamadım. 2018 yılında bu kitabı ilk elime alıp da konusunu gördüğümde şaşkınlıktan dilimi yutacaktım neredeyse. Çünkü Pierce Brown yıllar önce tam da benim hayalini kurduğum hikayeyi kaleme almıştı. Yazmak istediğin hikayenin başkası tarafından anlatılması ve bunu okumak o kadar garip bir his ki anlatamam. Kendisiyle tanışmasak da garip bir şekilde ruh birliğimiz var gibi hissediyorum bu yüzden hep. Ve esasen ben bu kadar iyi bir hikaye anlatamazdım. O yüzden hikayemizi tüm dünyaya duyurduğu için minnettarım kendisine.
Bu kitap serinin ilk kitabı olduğundan toplumdaki yozlaşmayı tam olarak göremiyoruz, lakin Altınlar ve Kızıllar arasındaki farkı çok net açıklıyor bize. Böylesine hastalıklı bir toplumun kesinlikle yeniden inşası şart bence de. İşin kötü yanı bunu uygulamanın ne denli zor olmasında yatıyor. Hayatları boyunca lüks içerisinde yaşayan bir kesimi aslında hak ihlali yaptığına ikna edemezsin, çünkü bildiği ve inandığı tek şey üstünlük kurmak. Diğer yandan hayatı boyunca kölelik yapmış bir kesimi de köle olduğuna inandıramazsın, çünkü onların da bildiği ve inandığı tek yaşam bu. Bunların ortasına ise düşen bir adet Darrow. Öyle güzel bir karakter ki içindeki ateşi hissedip davasını sahiplendiriyor size. Özellikle kitabın ikinci yarısındaki Enstitü sahneleri çok ama çok iyiydi. Sevro’ya bayıldım; Roque, Kısrak, Pax de çok sevdiğim karakterler oldular.
Elimden geldiğince sadece tanıtımda yazılanlar çerçevesinde kalmaya çalıştım. Daha fazlası ve bunların detaylarını öğrenmek ise sizin elinizde. Eğer Açlık Oyunları, Uyumsuz gibi serileri sevdiyseniz bu seriyi onlardan da çok seveceğinizi düşünüyorum. Sağlıcakla kalın efenim!