Merhabalar, bugün sizlerle Marslı filmine ait değerlendirme çalışmamı paylaşacağım. Öncelikle kısaca filmin konusuna değinerek başlamak istiyorum.
Marslı filmi, görev için uzaya giden başta Mark Watney olmak üzere toplamda 6 astronotun başından geçen olayları konu almaktadır. Mars’ta çıkan şiddetli fırtına sonucu karnına telsiz saplanan ve ekip arkadaşları tarafından öldüğü düşüncesiyle geride bırakılan Mark Watney filmdeki ana karakterdir. Bu süreçte uzayda tek başına kalan ilk insan olan Mark’ın verdiği yaşam mücadelesini, psikolojisinin nasıl değiştiğini, kurtulmak için bilimi hayatına nasıl uyarladığını izliyoruz. Diğer yandan ekip arkadaşlarının ve NASA’nın Mark’ın yaşadığını öğrenmelerinin ardından onu evine döndürmek için verdikleri mücadele ve yaptıkları fedakârlıkları da izliyoruz. Sonuç olarak onlarca badire atlatan Mark’ın evine dönmesiyleyse de mutlu sona ulaşıyoruz.
Film Andy Weir’in aynı isimli romanından uyarlama. 2015 yılında ilk çıktığında önce kitabını okuyup sonrasında da filmini çok severek izlemiştim. İnsanlar genelde bilim kurgu filmlerini eğlence için izleseler de ben bu yapımların birçoğunun temelinde yer alan ideolojiler nedeniyle olumlu birçok çıktı alabiliyorum. Sanırım bu nedenle de bu filmi izlediğim iki farklı dönemde de bana etkisi olumlu yönde oldu.
Gerek kitabı okurken gerekse de filmi izlerken beni kendisine en çok hayran bırakan şey yaratılan karakter oldu. Film boyunca Mark’ın başına gelen her aksilikte gerilirken diğer zamanlarda muzip kişiliğini gözlemliyor ve gülmekten alamıyorsunuz kendinizi. Her zaman ne kadar zorluk yaşarsa yaşasın bunları kendi içinde muzipliğe çeviren ve bu sayede yaşadığı zorlukların üstesinden gelen insanları takdir etmişimdir. Çünkü bazen sorunlarımızı ne kadar ciddiye alırsak o kadar büyürler gözümüzde.
Hoşuma giden diğer noktaysa Mark’ın bilim konusundaki mahareti oldu. Okul yıllarımızda birçoğumuz öğretmenlerimize şakayla karışık ‘Hocam bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak?’ diye sormuşuzdur. Ne mutlu ki Mark tüm derslerini pür dikkat dinlemiş. Tüm hayatı boyunca öğrendiği bilimi Mars’ta geçirdiği süre boyunca aktif olarak kullanması ve bunu başarabilecek pratik ve kıvrak bir zekâya sahip olması izleyici olarak beni inanılmaz etkiledi. Evet, gerçekten de okulda öğrendiğimiz bilgiler her ne kadar Mars’a gitmesek de gerçek hayatta işimize yarıyormuş.
Filmin genelinde ana karakter Mark’ı izlesek de hikâyeyi güçlendiren yan karakterlere de değinmeden geçemeyiz. Öncelikle ekibin ailelerinden daha fazla ayrı kalmasına yol açacak hatta belki de hayatlarına mal olacak son öneriyi kabul edip böylesine büyük bir fedakârlık göstermesi çok etkileyiciydi. Askeri operasyonlarda ya hep ya hiç mantığı sıkça görülür, bu noktada da oradaki gibi güçlü bir bağ ve takım çalışması olduğunu görebiliyoruz.
Diğer yan karakterlerden Vincent Kooper da özellikle insani yönüyle beni çok etkiledi. Karizmatik liderlerde olan sempatik ve vicdanlı ama bir yandan da vizyon sahibi olma özellikleri onda fazlasıyla mevcuttu. Ayrıca inandığı değerler uğruna mücadele edip gerekirse otoriteye de karşı gelebilecek bir karakterdi. Bu nedenle çok iyi bir lider olduğunu söyleyebilirim.
Son olarak filmde beni en çok etkileyen noktaya tekrardan dönmek istiyorum, yani Mark’ın karakterine. Yaşam boyunca ufak ya da büyük birçok zorlukla mücadele ediyoruz. Kimilerimiz bunlarla baş edebilecek kadar güçlü bir karaktere sahip, bazılarımızsa yalpalıyor. Mark’ı izlerken tekrardan kendimiz için mücadele etmenin önemini hatırladım. Evet, belki Mars’ta tek başımıza yaşam mücadelesi vermedik ama yine de hayat yolculuğunda çok fazla mücadele veriyoruz. Bunlardan sıyrılabilmek ve devam edebilmek için kendimize yol bulmak zorundayız. Mark gibi bunu muzip karakterimizin arkasına saklanarak da yapabiliriz, belki çok öfkelenerek de. Yeter ki mücadele gücümüzü bırakmayıp ne kadar değerli olduğumuzun farkına varabilelim.