Merhabalar bugün sizlerle Temple Grandin filmine ait değerlendirme çalışmamı paylaşacağım. Öncelikle kısaca filmin özetine değinerek başlamak istiyorum.
Temple Grandin diğer çocuklardan farklı olarak doğan bir çocuktur. 4 yaşına geldiğinde annesi tarafından ondaki değişikliğin fark edilmesiyle doktora götürüldüğünde otizm-ya da o zamanlarda kullanılan ismiyle çocukluk şizofrenisi-teşhisi konuluyor ve tedavisi olmadığı belirtilerek akıl hastanesine yatırılması gerektiği söyleniyor. Lakin o zamana kadar konuşamayan ve diğer çocuklardan farklı olan Temple’ın annesi pes etmiyor ve onun eğitimi üzerinde yoğunlaşıyor. Önceleri kendisi eğitim veren anne sonrasında Temple’ı yatılı okula gönderiyor. Bu kısımlarda onun sosyalleşme çabasını ve insanlarla geliştirdiği ilişkileri gözlemliyoruz. Tüm eğitim hayatı boyunca farklı olmasından ötürü zorbalığa maruz kalan Temple en sonunda yüksek lisans derecesi alan ve inanılmaz çalışmalara imza atan bir insana dönüşüyor. Filmin başında Ann teyzesinin çiftliğinde geçirdiği yaz tatiline ve rahatlamak için bulduğu yönteme şahitlik ederken sahneler ilerledikçe inanılmaz bir başarı öyküsü izlediğimizin bilincine varıyoruz.
Bu filmle ilgili beni en çok etkileyen şey Temple’ın annesinin ve lisedeki fen öğretmeninin ondaki yeteneği görmesi ve onun için çabalaması oldu. Üniversite yıllarımda Otizm ile ilgili kitaplar okumuş ve Otistik bireyleri de tanıma şansına erişmiştim. Bu nedenle ne kadar farklı olsalar da yeteneklerinin keşfedilmeye açık olduğunu düşünüyorum. Sırf farklı oldukları için onlardan vazgeçilirse olaylara bizlerden farklı bakış açısı katacak bireyleri hayatın akışına dahil edememiş oluruz gibi geliyor bana. Özellikle toplum tarafından normallik adı altında empoze edilen çok fazla sığ düşünce olduğu kanaatindeyim. Açıkçası bunun belirli bir standardı olduğunu düşünmüyorum. Asıl savunduğum şey her bireyin eğitim hakkı olduğu ve özgürce yaşaması gerektiği. Bu nedenle buna olanak tanıyan ve Temple’dan asla vazgeçmeyen bu iki insanın tavrı beni aşırı mutlu etti.
Filmde beni oldukça düşündüren bir noktaysa Temple’ın rahatlamak için kendini hayvanlara yapıldığı gibi bir mekanizmaya sıkıştırması ve buna kucaklaşma adını vermesi oldu. Bu sahnelerde ilk düşündüğüm şey insan denilen varlığın aslında hayvanlardan çok da farklı olmadığı oldu. İrade gücümüz ve düşünme yetimiz bazı dürtülerimizi dinginleştirmemizi sağlasa da temeldeki ilkel dürtülerimiz hayvanlarla çok fazla benzerlik gösteriyor bence. Bu nedenle bu sahnede aslında ne kadar da aynı olduğumuzu fark etmemiz sağlanmış gibi geliyor bana.
Filmin sonuna kadar bunun gerçek bir hayat hikayesi olduğunu bilmiyordum. Bu nedenle Temple’ın sadece görsel olarak inceleyip mimari bir çizim yapması, ilk duyduğu anda sığırlarının seslerinin farklı olduğunu fark etmesi ve hayvanların saygı görmesi amacıyla böylesine harika bir sistemi kurması ne kadar iyi bir kurgu olduğunu düşündürmüştü. Fakat gerçek hayat hikayesi olduğunu görünce başardıklarından ötürü bir insan olarak inanılmaz gururlu hissettim.
Son olarak filmde en çok beğendiğim ve benim hayat görüşümle uyuşan fikre değinmek istiyorum. Annesi sürekli Temple’a farklı olduğunu ama eksik olmadığını söylüyordu. Bence toplumun dayattığı normallik algısının dışında olan insanları ancak bu şekilde topluma kazandırabiliriz ve kazandırmalıyız da. Yanılmıyorsam şirketimizde çalışan arkadaşlarımızdan birisi Otistik. Gün içerisinde onunla çok fazla iletişimde oluyoruz. Geçtiğimiz ay direktörümün önerisiyle öğretmeni eşliğinde birkaç gün birlikte çalıştık. Algılama biçiminin kesinlikle bizlerden farklı olduğunu söyleyebilirim lakin gözlemlediğim kadarıyla bir iş üzerinde yoğunlaştığında farklı şekilde olsa da onu öğrenebilecek kapasiteye sahip. Sonrasında geri bildirimini aldığımda bu işi yaptığı için ne kadar mutlu olduğunu gördüm ve hayattaki gayelerimden birinin bu olduğunun farkına vardım. Üniversite hayatımda da hep dezavantajlı bireylerin toplumda yer edinmesi için çaba gösterdim. Dilerim bu arkadaşımın da potansiyeli fark edilir ve bizim gibi başka birimler de ona şans verirler. Bense bu sırada farklılıklarımıza rağmen kabul gördüğümüz bir dünya hayaliyle yaşamaya devam edeceğim.