Merhabalar. Bugün sizlerle 2008 yılının Oscar ödüllü filmi olan Wall-E’ye ait değerlendirme çalışmamı paylaşacağım. Öncelikle kısaca filmin özetine değinerek başlamak istemiyorum.
Wall-E geleceğin dünyasında geçen bir animasyon filmi. Ana karakterimiz ise bir robot. İnsanlar 700 yıl önce uzayda kurulan kolonilere giderek dünyayı terk etmiş ve burayı atık olarak kullanmaya başlamışlar. Karakterimiz ise dünyada tek başına kalmış ve bu atıkları nizama sokmaya çalışıyor. Çevresinde sadece iki canlı var, birisi böcek diğeri de sonradan bulduğu ve işleri değiştirecek olan bir bitki. Wall-E’nin monoton hayatı bir gün Eve adındaki robotun dünyaya gelmesiyle tamamen değişiyor. Belirli bir amacı olduğu belli olan Eve’e ilk görüşte aşık olan Wall-E sürekli onun peşinde dolaşıyor ve bu iki karakterin hikayesi başlamış oluyor. Amacına ulaşan Eve uzaya döndüğünde Wall-E de peşinden gidiyor ve burada yaşadıkları maceraların ardından 700 yıllık büyük bir gizem açığa çıkmış oluyor.
Animasyon filmleri uzun yıllar çizgi film gibi görüldü ve sadece çocukların izleyebileceği bir türmüş gibi lanse edildi. Lakin ben her izlediğim yapımda yetişkinlere hitap edecek bir ana fikir buluyorum. Bu filmde de çok güzel bir sistem eleştirisi olduğunu düşünüyorum. Bana göre film genel anlamda robotlaşan insanlar ve insanlaşan robotları anlatıyor. Özellikle uzaydaki şehirde yaşanan bazı olaylar sonucunda böyle bir fikre kapıldım. Mesela hepsi bir ekrana bağımlı halde yaşıyorlar. Yiyip içmek dışında herhangi bir faaliyet göstermiyorlar. Oradaki karakterlerden birisinin ekranı önünden gittiğinde ‘Şehrimizde bir havuz olduğunu bilmiyordum.’ demesi bana göre filmin en can alıcı kısmıydı. Robotlaşan insanlar için uzaya veya yıllar sonraya gitmemize gerek yok. Günümüzde de sıkça rastlanan bir durum. Özellikle iş hayatında belirli bir rutine bağlı kaldığımızda bir nevi robotlaşıyoruz. Örneğin benim birimimde haftalık olarak yapılan bazı rutin işler var. Manuel olarak ilerleyen süreçler genelde bir günümü aldığından sadece onlara yoğunlaşıyorum ve zaman zaman durup kendime ‘Neriman sen bir insan mısın yoksa robot mu?’ diye sorduğum oluyor. Böyle anlarda gerçek benliğimizi ve varlığımızın değerini hatırlamamız gerektiğini düşünüyorum. Filmdeki kişiler de tıpkı bizler gibi zaman zaman başlarını kaldırıp içlerinde bulundukları duruma baksalardı o kadar uzun süre bunlara maruz kalmazlardı.
Filmdeki diğer nokta yukarıda da değindiğim insanlaşan robotlar kısmı. Bu filmi arkadaşlarımla izledim ve hepimiz ilk andan itibaren Wall-E’nin bakışlarından etkilendik. Değerli gördüğü eşyaları toplaması, kendine arkadaş arama çabası, televizyonda izlediği filmde gördüğü dansı yapmaya çalışması, aşık olması vb. sebepler nedeniyle insana özgü birçok özelliğe sahip bir karakterdi. Buna karşın uzaydaki şehirde karşılaştığı bazı robotlarsa insana özgü daha kötü özelliklere sahip robotlardı. Sanırım burada seçimin gücünü görmüş oluyoruz.
Son olaraksa kaptana değinmek istiyorum. 700 yıllık bir sistemin içerişinde büyüyen bir karakter olmasına karşın insanların temel güdülerinden birisi olan merak duygusuna sahip birisi. Bu duygu sayesinde de içinde bulunduğu durumu sorgulamaya başlıyor ve iş başa düştüğünde bir liderlik örneği göstererek sisteme karşı duruyor ve mücadele ediyor. Özellikle robotlara baş kaldırdığı kısım en çok hoşuma giden sahnelerden birisi oldu.
Fikirlerimi toparlamam gerekirse bu film bana bir kez daha inandığımız değerler ve insanlık uğruna sonuna kadar savaşmamız gerektiğini hatırlattı. Bazen mücadelelerimizde yalnız kalabiliriz ama eğer gerçekten uğruna mücadele edilecek bir fikre sahipsek asla pes etmemeliyiz. Diğer bir noktaysa içinde bulunduğumuz durumlarda her zaman kendimize üçüncü bir göz olarak bakmalı, artı ve eksileriyle hislerimizi, mevcut durumu analiz etmeliyiz. Zaman zaman durmalı ve nefes almak için kendimize müsaade etmeliyiz, yoksa bizler de robotlaşan insanlardan olabiliriz.