“Bazen aklım almıyor, onu yalnızca ben, hem öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez, bilmezken, ondan başka hiçbir varlığım yokken, nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir?”
Selam millet! Bugün sizlere #gencwertherinacilari yorumuyla geldim, lakin kitabı okumamın üzerinden belirli bir süre geçmesine rağmen sanki hâlâ düşüncelerimi toparlayamıyormuşum gibi. Ne yazsam, ne söylesem hep eksik kalacak gibi…
Kitap Wertherin’in düşsel dostu Wilhem’e yazdığı mektuplardan oluşuyor. İlk önce onun hakkında bir şeyler öğrenmeye başlıyoruz. Ressam olması ve bir kasabaya gitmesi gibi. Daha sonrasındaysa ziyarete gittiği evde, öncesinde belirtilen malum uyarılara rağmen gönlüne ortak ettiği Lotte dahil oluyor esere. Ve bizler Wertherin’in içine düştüğü hissiyatın bizlerde yol açtığı ezici etki altında okumaya başlıyoruz eserin bundan sonrasını. Ama nasıl bir his… Lotte Albert ile nişanlı ve daha sonrasında da eşi olacak, yani başkasına ait bir kadın. Werther bunun da vermiş olduğu ağırlıkla, içine düştüğü imkânsızlıkta daha da büyütüyor aşkını sanki mümkünmüşçesine. Defalarca gitmeye niyetlense de gidemiyor, çıkamıyor Lotte’nin ekseninden. Bu hisleri sonucunda defalarca edilen ziyaretler ikiliyi yakın bir duruma getiriyor ve Lotte evlendikten sonra dahi devam ediyor. Lotte’nin tüm arada kalışlarına şahitlik ediyoruz bu dönemde de. Albert’i çok seviyor ve inanılmaz saygı duyuyor ama Werther’e karşı hislerinin dostluk mu yoksa daha derin mi olduğunu kestiremiyor sanki. Tüm bunların neticesinde de içinden çıkılamaz bir girdaba sürükleniyor karakterler ve bizleri de peşlerinden sürüklüyorlar.
Eserin kalbimdeki ağırlığını somut bir şekilde, kelimelerle ifade etmem imkânsız. Kalbime dokunuşunu çoğu yerinde göz pınarlarımdan dökülen yaşlarla ifade edebilirim belki. Çok az kitap bana bu kadar derinden dokunmuştur. Bu yüzdendir ki düşüncelerimi ifade edemiyorum net olarak. Kusurum varsa affola. Werther’in hayat görüşü çok farklı ve her ne kadar karşısında bu görüşlerin aksini savunanlar olsa da bir okur olarak benim empatim uç noktalara kadar sorgulandı.
Bu yüzdendir belki de sondaki davranışını saygı ve anlayışla karşılamam. Eserin yayınlandığı dönemde birçok kişiyi neden intihara sürüklediğini ve sonradan neden o önsözün eklenmesi gerektiğini çok net anladım, bana gerçekten geçti o his, düşünce… Şu anda bile aynı dertten muzdarip, ya da intihara meyilli insanların bunu gerçekleştirme ihtimalleri hayli yüksek olabilir bence. Kesinlikle tavsiyemdir. Sizler de Werther’in aşkının kalpte bıraktığı ağırlık ve acıya ortak olmalısınız bence. Ayrıca ek olarak belirtmem gerekirse Franz Kafka’nın Milena’ya Mektupları’yla aynı etkiyi bırakabilecek bir kitap. Ben de bunu bildiğim için okudum zaten. Eğer okumadıysanız ona da bir bakın derim ben. Sağlıcakla kalın efenim! 😊 💞